• murat ile ayşe, onur ile elif, mehmet ile zeynep; bunlar kim mi? bunlar yeryüzünün en sıkıcı çiftleri amına koyim! yaratıcılıktan zerre nasibini almamış insanların genlerini taşıdığı için muhabbetleri de beş para etmez bunların. olm bi murat ile ayşe'nin kendi arasında konuştuğu konu ne kadar cazip olabilir ki? murat ne amına koyim ya? vay efendim ablalara kafiye olsun diye adımı serdar koyacaklarmış da; son kertede babaannem duruma el koyup 'yedi tane kız torundan sonra bi erkek torunum oldu, muradıma erdim; adı murat olsun' dediği için bu isme sahip olmuşum ben(rahmetlinin derdi soyunu idame ettirecek çocuğun meydana gelmesi ama şimdi bilmiyor ki daha 34'ünde tohuma kaçtım. bildiğin damızlık. peder house! senin soy yürütme işi hikaye oldu maklube-makrume, makreme, mahreme, merhale, aşama etap evre, makbule! adın neydi yaa babaanne?- hanım). ulan babaanneme de kızamıyorum ki bana her sınıfta en az altı tane olan bi ismi koyduğu için. o olmasa sırf ebeveyn fonetiğine kurban gidecekmişiz:

    + çocuklar bek datlı maşallah. isimleri ne?
    - serpil, serap, serdar eheh
    + serdar? şu ön dişleri olmayan arsız bebe mi?
    - sayarken zorlanmayalım diye şeyaptık eheh

    şu durumda murat ismi daha cazip geliyor bana yeminlen. olm niye çocuklara kardeşleri ile harf değişmeli isim konulur anlamam ki? yarım güneşli madalyon mu bu da kaybolan kardeşler yıllar sonra birbirine rastladığında ''aaa senin adın buğra, benimkisi tuğra! biz kesin kardeşiz. gel bi sarılayım sana! valla madalyondan tanımadım' diye birbirleri ile kaynaşsın?

    sırf bu yüzden ismimin tüm ibneliğini üstümde taşıdım valla. zaten sikini sallasa yüz tanesi denk gelecek bi isme sahip olduğum için zar zor bağlıyorum meseleyi; ulan hatuna ne desem, ne yapsam:

    ''bana bunu söyleyecek çok murat bulurum ben. etraf murat'tan geçilmiyor oğlum! daha farklı ol. bana inanamayacağım sürprizler yap. hem murat'sın, hem de mal mal konuşuyorsun. biraz farklı ol; bi orkan ol, ne bileyim bi büğürgehan ol...'' mesajını alıyorum.

    tabi farklı isim derken bahsettiğim; keriziban, gökdonlu, emlik, beşbine(şu isimlerin harbiden olduğunu müşahade edecek kadar da tuhaf ortamlarda takıldım ben) gibi isimler değil. misal benim şirvan diye bi sevgilim olmuştu. böyle esmer güzeli; kaşlı, gözlü, döşü kılsız bir kız. ulan sevgilimizle olan hadiseleri anlatma, dillendirme heveslisi değiliz ama kıza öyle bi isim vermişler ki, adını zikrede zikrede mevzu anlatmaya bayılıyorum. yok efendim şirvan şöyle yapmış, yok efendim bu akşam şirvan'la yemeğe çıkacağım, yok efendim şirvan çok güzel su böreği yaparmış... sırf kızın isminin karizması yüzünden oldum mu ben ilişkinin üçüncü günü hatuna 'arkalı önlü numaralı turkcell hat alalım. bizim de bir buldumcukcell'imiz olmalı diyen bi deyyus? ama sağ olsun karizmasını çizmek yine anneme düştü:

    ben, cep telefonu icad edilince ''allah'ım sana şükürler olsun, artık ben oğlumu günün her an'ı arayıp taciz edebileceğim; nerdesin oğlum? hadi eve gel! diye hayatını sikebileceğim...' diye dua eden bi annenin oğluyum. e haliyle şirvan prensesin evinde bi akşam kaçamağında salça olmamasının da imkanı yok. asmalı konaktaki piraye hanım sesi ile telefonda bizimki:

    + nerdesin oğlum. meşgule düşürünce merak ettim
    - arkadaşımdayım anne. bu akşam gelmem merak etme
    + kim o arkadaşın? kız mı? güvenilir mi? gidiyorsun öyle ne idüü belirsiz insanların evine...
    - yaa yok anne sevgilim benim
    + adı ne o kızın? kimin kızı? kimlerden? ev telefonunu ver!
    - şirvan
    + oğlum ocakbaşında mısın sen?
    - yok anne, usta birliğindeyim ben. acemi birliği kayseri hava indirme, usta birliği siirt şirvan!
    + ooo güzel künefe yapar o kız ehehe... şirvan'daymış ehehe

    arkadaş, anne denen kurumun böyle soğutucu bi etkisi var işte. muazzez ersoy'un nostalji hesabı ortalığı kasıp kavurduğu zamanlar biz geri zekalı üç kardeş mal gibi 'ben sabır taşı mıyım? değirmen taşı mıyım' diye gezerken bu kadın elli yaşında 'şu kadını mı seviyorsunuz allah aşkına?' diye kalkıp öyle bi muazzez ersoy dansı yapmıştı ki; bir sülale san'at müziğinden nefred ettik. yine kıraç'ın çıktığı ilk zamanlar, yine üç tane geri zekalı kardeş oturduk klibini izliyoruz bunun 'yıllar sonraaaa... bir hazannn... sabahında....'' üç kardeş birbirimizi nasıl goygoyluyoruz ama, öyle böyle değil. zeki müren'in tahtına oturttuk herifi. bizimki de bu arada acıma ile nefret arası bir duygu ile herifi seyrediyor ve 'keşke batman filmini çevirdiklerinde bu herif de olsaymış. jack nicholson'a o kadar makyaj yapma zahmetine girmezlerdi en azından. şuna bak joker aazlı herif!' diye tarihi yorumunu yapıyor. ulan sen misin onu diyen? nefret ettik heriften. e sen bu kadının huyunu bildiğin halde niye boş bulunup söylersin ki kızın adını?

    o günden sonra ne zaman şirvan desem; iç sesim 'ocakbaşını' ekleyiveriyor.(ve size yemmin ederim istanbul'da gerçekten böyle bi ocakbaşı olduğunu anamla beraber yıllar sonra öğrendik. tabi bizim ulu geyik 'bi bildiğimiz var işte oğlum eheheh' diye kendisine pay çıkarmayı ihmal etmedi) böyle böyle kızdan soğudum hacı. sonra asya diye bi sevgilim oldu ama akıllandığım için anneme söylemedim. bu sefer de 'oğlum ne işin var masaj salonunda?' derdi.(bilmeyenler için söyleyim; ankara-hoşdere caddesinde bu isimde bi masaj salonu var. haa annen orayı nerden biliyor? diye sormayın; hadise çıkarırım! olay örgüsü yaratırım!)

    diyeceğim o'dur ki; bu isim olayı prim yapıyor arkadaş! valla. bizim okula sömestr arası barçın diye bi tip gelmişti; hiç bi numarası olmayan, kara kuru sünepenin teki dümbük. anne baba isimlerinden türeme bi gavat! ulan çın'dan yalçın'ı çıkardık ama götümüzü yırttık da bi okul bar ile başlayan bi kadın ismi bulamadık iyi mi? sonra kayıt odasında bi eleman kimlik fotokopisinde doğum yeri olarak 'amsterdam'ı görünce olaya uyandık. annesinin ismi baran'mış meğer. ulan biz böyle düşünüyoruz ama karıların sikinde mi? bıkmışlar ümit'ten, süleyman'dan, ali'den... 'ayh barçın bana cd'lerini gösterecek. barçın'la konuştum beni lüneparka götürecek. barçın götümü sikecek diye geziyorlar. o değil, ne sözü söz, ne kelamı kelam, ne muhabbeti muhabbet... meksikalı tipli fare gibi bişet it. tek olayı barçın olmak!

    bir murat olarak kendime yakışanı yaptım ve düvüverdim itneyi...
  • starbucks bardağına adınız yanlış yazılınca yok oluyor. bi' de isminiz hem az rastlanır hem de kadın ismi mi yoksa erkek mi belli olmayınca iyice sıçıyorsunuz lan ben şahidim buna.

    edit: evet olm ya çıkmıyorum starbucks'tan serin serin çokgzel.
  • yarın bi' gün o isim, bir tv dizi adı olursa ve/veya bir dizinin başrol oyuncusunun adı olursa nasıl uçar o karizma.
  • kuzenlerimin sahip olacağı karizma.
    (bkz: jankat)
    (bkz: nesij)

    jankat'a cankat diyorlar bir çeşit kolay çözüm oluyor da diğerine iki isim taktıkları iyi oldu.
  • çoğu zaman çizilendir.
  • az rastlanılan isimlerin hepsi karizmatik değildir.
    (bkz: küntay)
  • istanbul guzel bir ornek teskil etti. yalniz ulasilmasi icin bu kadar da kasilmamasi gereken bi ugras... zira yurtdisina ciktiginda ayse, elif ve onur isimleriyle john un jack'in melisa, joyce un yaninda kim karizmatik ve de unique kalio...evet dogru bildin.. sen ayse...sen onur!burda sukse yapan melisa nin amerika'da a.q.yosun... boyle de goreceli bi kavram isimle karizma
  • üniversite'de oda arkadaşımın sahip olduğu isim sanırım buna bir örnek. (bkz: borga)
  • belki de yaratıcılıktan nasibini almamış çiftlerin çocuklarının muhabbetleri yaratıcam diye saçmalayan işgüzar çiftlerin çocuklarından çok daha iyidir. ilaydayla muhabbet edeceğime ayşeyle ederim aynı durum tunçberk ve murat için de geçerli , hatta bu tunçberke deli gibi aşık bile olunsa evlenilmemeli tunçberkin annesinden nasıl bi kayınvalide olur kim bilir (tunçberk karakteri tamamen hayal ürünüdür gerçek olay veya kişileri yansıtmamaktadır durduk yere tunçberk isyanını kaldırmaz bu bünye)
hesabın var mı? giriş yap